Geç Kalmış Bir Ramazan, Erken Yazılmış Bir Bayram Yazısı
Rahmet, mağfiret ve cehennem ateşinden kurtuluş ayı Ramazan… Bu
sıralama… Dikkat çekici değil mi?
Başı rahmettir Ramazanın… Bunu iki türlü okuyabiliriz. İlki
Ramazanın ilk on günü, ikincisi Recep ayı… Ramazan üç aylardan Recep ile
başlar. O ki peygamberimizin ifadesiyle Allah’ın ayıdır. Bu sıralamada rahmetin
ilk başa yerleşmesi O’nun kullarına sevgisinin, verdiği değerin en temel
göstergesi değil mi? Hem O’nun rahmetinden emin olmayan kul nasıl mağfireti
talep edebilir ki?
Ortası mağfirettir. Bunu da yine iki türlü okuyabiliriz.
İlki ramazanın ikinci on günü, ikincisi Şaban ayı… Ramazanın ikinci ayıdır
Şaban. O ki yine peygamberimizin ifadesiyle kendi ayıdır. Âlemlere rahmet
olarak gönderilen elçinin ayı... Mağfiretin ikinci sıraya yerleşmesi rahmetin
duaya bürünmesi içindir. Rahmet olamazsa insan, rahmet üzerinde tecelli
etmezse, rahmet kesilmezse, yolunu rahmet kılmazsa mağfirete ulaşması zor olacaktır.
Sonu cehennem ateşinden kurtuluştur. Bunu da yine iki türlü
okuyabiliriz. İlki ramazanın son on günü, ikincisi Ramazan ayı… O ki yine
peygamberimizin ifadesiyle Ümmetin ayı. Evet, ramazan bizim ayımız. Bize emanet
ve bize emanet edilenin yüreğimize inmeye başladığı ay. Rabbimizin bizi kendisine
muhatap kıldığı ay. Bizi yüreğimizin ateşinden kurtardığı ay…
Bu üç aşamalı dönem hayatımızın üç evresine tekabül eder.
Gençlik dönemimiz, rahmeti yakından tattığımız dönemdir. Kendimize fazla
uğramadığımız ve O’nun rahmetinin üzerimizde her an tecelli ettiği dönem…
Sonraki dönemimiz olgunluk dönemimizdir. Kendimize geldiğimizi ve kendimizdeki
eksiklikleri, hataları fark ettikçe kendimize döndüğümüz dönem… Son dönem ise
yaşlılıktır. Artık cehennem ateşinden kurtulma ümidinin en fazla olduğu
yıllardır bu dönemimiz. Son nefesimiz ölümümüzdür, yani bayram günümüz…
Bayram günümüzün cehennemden kurtuluş ile yakın bağı dikkat çekicidir. İnce
bir çizgi vardır aralarında… İnce bir perde…
Bir ay boyunca kendimize bürünürüz… Elimizi/bedenimizi bizim
dediklerimizden uzak tutarız. Kendimizi infak ederiz adeta… Fakat bayram
yaklaştıkça alışveriş çılgınlığı ve buna ek olarak muhafazakârane bayram
tatilleri dört bir tarafından sarıp sarmalar benliklerimizi. Koca bir ayın tüm
birikimlerini harcama vakti gelmiş gibi delice koştururuz sağa sola. Biriktirme
tutkusu sırtımıza yaslanır ve biriktirdiklerimize el uzatır. Harcanırız
sorumsuzca. Kendimizi harcarız, bu dünya için harcadıklarımız döner gelir
ahiret tarlasındaki ekinlerimizi donduran bir rüzgâr olur. Ve biz sadece
kendimize haksızlık etmiş oluruz…
Alışveriş yapmak ve yapmamak değil meselemiz, Ramazan ruhunu
çarçur etmemektir… Birilerinin dolduruşuna gelmemek… Açlıktan ölen
kardeşlerimizin olduğu dünyamızda israfa kucak açmamak… Sevgililer günü,
anneler günü, babalar günü, öğretmenler günü vs. gibi günlerin aldatıcı
cazibesiyle bayram gününü de satılığa çıkarmamak… Asıl mevzumuz Cündioğlu’nun
ifadesiyle mevziyi kaybetmemek… Ramazanın
icazetini almak için şekerden medet ummamak… Takvaya ermek için çıktığımız yolda, takvayı
kaybedenlerden olmamak…
Sözün burasında oruç emrinin geldiği bakara suresinde yer
alan pasajdan 188. Ayete yüzümüzü çevirirsek: “Birbirinizin mallarını haksız
şekilde yiyip tüketmeyin ve başkalarına ait meşru mallardan hiçbirini bilerek
haksızlıkla tüketmek için hukuki hilelere başvurmayın.” buyurur
Rabbimiz…
Dikkat edersek oruç bize, kendi malımızı (sandıklarımızı)
bile haksız bir şekilde yememeyi öğreten muhteşem bir ilahi sistemdir. O halde
sonumuza dikkat çeken yukarıdaki ayeti cehennemden kurtuluş için bir kalkan
kabul etmeli ve buna sımsıkı sarılmalıyız. Yani sahip olduğumuzu sandığımız her
şeyimizi, kendimizinmiş gibi rahatça yiyip tüketmek yanlışına düşmemeliyiz.
Elhasıl, kendi malımıza el uzatırken titremeliyiz.
Şimdi bir ay boyunca ektiğimiz, gözümüz gibi baktığımız tohumları
hangi suyla sulayacağız? Her şey bizim elimizde… Ya *rahmete ereceğiz ya da
bataklık olacağız…
Rahmete erenlere hayırlı ramazanlar/bayramlar efendim…
*[Unutmamak gerekir ki, ramazan daha başta kazanılır… Aynen
hayat gibi… Rahmette, rahmetle… Zaten en büyük başarı da budur, rahmete ermek…
(bknz. Mü’min 9)]
Yorumlar
Yorum Gönder