Kayıtlar

Ekim, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yeniden...

Resim
kovalanan bir zaman düştü hüsranlara, hızlı adımlar yazdı hüznü küf kokulu sokaklara ve dolu olup yağdı bulutlar düştü sevgiler uyandı şehvetperestler güneşini çaldılar baharların bugün doğudan düşmedi geceye nur kıyamet senaryoları türedi kirli satırlarda gözler gökyüzüne asıldı yıldız niyetine bu benim tanrım olamaz diye seslendi yüreklere İbrahim, kimsenin bilmediği vedahi hissetmediği dua ve merhamet tonunda aşk ve sevgi yolunda... hayır hayır taş değildi düşen yeryüzüne başlarımız mı kuvvetliydi yoksa şemsiyemiz mi sorularda kaybettik tek celselik ömürleri İsmail, bir daha fırlat şu taşı şeytansılara bilmiyordu kimse habersizdi kendisine kaybedilen ve kazanan belli değildi bu senaryoda Şimdi imanın tadını çıkarsın entel abilerimiz kavramlarımız düştüğü yerde kalakalsın dudaklara ince bir tebessüm konsun biz hayatı kendimize feda edelim sokakları köpeklere terk edelim. herkes gemiye binsin diye seslenirken Nuh, tut yüreklerimizden sar

Sen ile Ben...

Resim
sonsuza bakmak gibiydi sana bakmak yaşarken ne seni ne de sonsuzu görebilecektim... görmekle bakmanın derin çıkmazında kaybettiğim hayatımı toprağa bir senle gömecektim... sen ile beni kimse bilmeyecekti ilk defa sen ben, ben ise sen olacaktık tek ses, tek yürek, tek beden...

sonsuza susmak...

Resim
ses bir kez sussaydı dinleseydik birbirimizi inleseydik sabahlara kadar, konuşmasaydık gün ışığının tatlı buselerine göz kırpsaydık, birlikte eşsiz bir rüzgarın yanaklarımıza dokunuşuna tebessüm etseydik sonra soğuktan moraran parmaklarımızı,   komik bir şekilde terlemiş avuçlarımıza saklasaydık ayaklarımızı hissetmeseydik ama yine yürüseydik kalbimiz susana kadar... ses bir kez sussaydı birbirimizi susarak sevmeye de susadığımızı öğrenir, ve sonsuza kadar susmayı dilerdik Allah'tan.   bize susmayı öğretir misin Allah'ım...

Gök-yüzündeydi Senin Göremedin!

Resim
Gökyüzüne çevirseydin gözlerini… Gözlerinin bakmak değil görmek için sana verilmiş nimetler olduğunu bir fark etseydin… Karlı dağların, sarp yamaçların, volkanik patlamalardan yayılan ateşin ortasında bulsaydın kıyamet senaryolarını… Ara sıra dertleştiğin denizlerin bir gün fokur fokur kaynayabileceğini görebilseydin… Güneşin beyinleri kavuracak sıcaklığını bir düşünebilseydin, hissedebilseydin… Yıldızların, evet çok sevdiğin yıldızların bir gün tane tane döküleceğini tahayyül edebilseydin…   Ayın paramparça tozlarını omzundan silkebilseydin…    Evet, gözlerini gökyüzüne çevirseydin bir daha bir kez daha… Havada asılı duran o masmavi gökyüzünün üzerine düşeceğinden korkardın muhakkak… Emin olduğun nice şeyin hiç de emin olunacak şeyler olmadığını, her an kulaklarına bir geçicilik fısıltısı bıraktığını duyardın… Eğer bir kez gerçekten bakmayı deneseydin, muhakkak ölümü görürdün her yerde… Ölümün rengini kuşanmış nice dünya eğlencelerinin va

Ekim... Teşrinievvel...

Resim
Ekim... Sararan yaprakları şemsiyelerimize ekme zamanı...  Yağmurların sıcak iklimine buyur edilirken, ahdimizi yenileme zamanı... Sonlar yaşanırken tabiat âleminde, ilklerin meyvelerini tatma zamanı... Ekim... Ekme zamanı, ân'ı ânımıza dikme zamanı, sevgiyle dirilme zamanı...