Kayıtlar

Aralık, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Acı..

Resim
hedef tahtasına alınan bir nişan.. kurşun sahte kimse bilmiyor, yankılanan bir sessizlik, tahtada derin bir acı.. düşen bir hüzün boşluklara, sıcak kan saklı inşirahlarda.. damlayan gönül toza toprağa utanmanın bedeli olmaz mı kuru dudaklarda.. saçaklar altında biriken buz, düşmek ve düşmemek çelişkisinin donukluğu, açılan ellere dönmeyen sevgi, kapatılan gözlere sinen sancı. hedef tahtasında açılan bir gedik, ben sahteyim kimse bilmiyor, kapatılamayan sensizlik, ben de derin bir acı..

Ve..

Resim
,   paramparça, ölmüş bir hakikat şehre yayılan salâ.. musalla ağlar usulca, boynu bükük   bir tabut konar sessizce birden kapanır korkulu gözler, bir cehennem ateş düşen hayal, soğuk ruh  bir köşede bekleyen toprak.. sonu amin kokmayan, dudaklar utanmaz  konuşmaktan, rahmet fatiha bekler kimse bilmez, talkın verilir uzaktan duymayan kalplere.. ve herkes ayrılır, toprak kavuşur, yasinler iner, kabre doluşur, kalbe doluşur yürüyen toprak, tükenen insan ve ölüm..

Zarifce Zarifoğlu'ndan..

Resim
Elimdesin ey hayat Bir ceset gibi al Bırak kolayca bir kuytuya şimdi çırpın esişlerinle Bütün kıyılardan bir yalvarış gibi geç Darmadağın et uykularındaki köyleri Kır kır denizin gemilerini ... Ve ben kımıldamadan duruyorum ölümümün başında Bana bu gece ölümüm gösterildi Büyük ak saçlı başım Dolunay gibi kaydı iki taşın arasından Dört kutsal kelime duydum Acz Nasip Rahmet Ölüm Dört kutsal kelime daha duydum Tutsaklık Teklif Kabul Özgürlük Ve dört kutsal kelime daha duydum Kendi sancağımdı tutunduğum Zulmedince kendim Lutfedince sen Seni andım hamdettim sana taptım Cahit Zarifoğlu-Yaşamak

Nun ve Kalem.

“Bedenin kağıt, kalemin amel”  –Sagopa Kajmer Kağıt ve kalem.. Kağıttan başlasak kızar mı kalem.. Uçlarını sivriltip bekler mi yüreğimize batırmak için büyük bir kinle.. Kalem.. Yemin edilen kalem.. Bu yemini bırakıp bizle ilgilenir mi dersiniz.. En iyisi kağıttan başlayalım.. Ahdimizi ahirimiz yapalım kalemimizle.. Bazen en değerlimiz, bazense buruşturup attığımız bir parçacıktır kağıt.. Değerliliğini üzerine kazınmış kelimelerden alsa gerek.. Bilmiyorum değerine değer katabilir miyim elimde kalemim.. Ya kelimelere söz geçiremezsem.. Ya kağıt yırtılırsa ve dağılan kelimeler misali ben de dağılırsam.. Silikleşirsem, değersizleşirsem.. Bütün bunları yaşanmamış kabul edip bir rüya dilesem, elimde tek değerlimle adımladığım, öylece.. “Bir yağmurun rahmetinde aklanmayı düşünürken kağıt geliyor aklıma..Ve üzerime yağan yağmura şemsiye olarak tutuyorum kağıdımı. Rahmete tutunacağıma, rahmet okunacak kağıdıma tutuklu kalıyorum..Ve silikleşiyorum büzülen şemsiyemin acizliğ

Duha'dan bir damla..

Resim
Ümitsizdin,kaybetmiştin kendini.. Savrulmuştun oradan oraya.. Nefsin dinmemiş, tatmin olmamış, yüreğindeki o derin pişmanlık duygusu büyüdükçe büyümüştü.. O, seni bu başıboşluluğundan aldı.. Kalbinin sahibi olan Allah, kalbinin hakkı tanıma yetisini harekete geçirmen için sana yardım etti. Önceydin, değeri olmayan nice şeyi önceleyerek onların tutsağı oldun.. Sonraydın, nice değerli şeyi sonralayarak özgürleşeceğini unuttun.. Bulunduğun yeri fark edemedin ey insan. Ama O sana bu derin çıkmazında da yardım etti.. Sana her daim yakın olduğunu gösterdi yine.. “Leyl”inden “Duha”na geçerken O’ydu senin yüreğinden tutan.. Görmezlikten alıp görür kılan.. İlmel yakîn keşkelerinden hakkal yakîn amennalara adımlamanı sağlayan, yine O idi..

Kaçındık, gerçeklerle yüzleşmemek adına

Resim
Kaçındık, gerçeklerle yüzleşmemek adına… Sığındık çoğu zaman tanımadığımız avuçlarla. Yalvardık bize ait olmayan yüreğimizle. Yüzümüz kızarmadı bütün bunları yaparken. Ağzımızdaki kelimeler bir çırpıda cümleleşti. Dilimiz dolanmadı kelimelerin yabancılığına. Cümleler meramımızı anlatırken, düşünce dünyamız geçmiş zamanın eksikliklerini gelecek zamanla yamamanın hesaplarını yaptı. Hz. Yusuf misali, hayatımızı okuyamadık.  Kayıplarımızın bizi bir gün Mısır’a sultan edeceğini…  Anlayamadık..  Kayıpların bir yerlerinden dönmeye çalıştık. Neresinden döndüğümüzü hatırlayamadık. Kârı zarara karıştırdık. Belki zaman dedik… Zaman ise bize aldırmadan ve dur durak bilmeden, gelecek bir “an”ı daha geçmişe taşıdı, “anı”laştırdı. Ve yine kaybeden biz olduk..  Gerçeklerde yitirdik hayallerimizi ve tuzla buz olan varlığımızın ümitsizliğinde son verdik sevdalarımıza, suskunca..