Kayıtlar

Düştüm mü gerçekten?

Resim
Kaybedilen günlerin hesabından çok, kazanılan zamanları konuşmak isterim... Ve donuk hayallerin, olmadı ipe sapa gelmez mutlulukların peşinde öldürülen zamanların tam üstünde kurduğum hakimiyetin yansımalarında boğulmak... Kimi zaman bulutlar arasında yok olmaya oynamak, kimi zaman güneşe kafa tutmak... Serkeşçe... Zamana ayak uydurmaktan çok zamana çelme takmak... Düşmek... Kırılmak... Kırmak belki de... Kendimi. Hayatımı. Kurallarımı... Bir sonda bitecek güzellikleri bir sonsuzlukta diriltmek uğruna... Silinmek ve kaybolmak uğruna. Sinmeden, sinirlenmeden, kaybolarak... Bir başıma. Bir'e... Bir'le... Korkarak. Ya da korkusuzca. Güvenle... Evime... Evime, sılama, toprağa... Toprağa, bastığım ve çiğnediğim toprağa. Ya da aczime işte... Acizliğimin yansımalarına. Acizliğimi Yansıtan'a... Kederime, hüznüme... Bu yazının bir amacı yok... Benim gibi... Yazıların hep bir amacı vardır oysa... Benim gibi... Ben dünyaydım... ...

Sevgili-2

Resim
Sevgili... Kayalıklardan düşerek parçalanan bir kalbin sesini hiç duymasın isterdim gökyüzü. Pırlantalarla, elmaslarla bezeli kalplere ağlayan gökyüzünün, siyahlara bürünmüş ve kir dolu bir kalpten sızan kötü kokulara maruz kalması üzerdi beni. Gökyüzü hep saklım olarak kalmalıydı, temiz ve pak… Hep güneşe yer vermeliydi. Bulutlar benim üzerime eğilmeli, şimşekler yüreğimde çakmalıydı. Ama gökyüzü… Evet, gökyüzü hep temiz kalmalıydı. Sevgili… Ben kendini perdeleyen, saklayan, bürüyen oldum hep. Gizlendim kendi dünyamdaki gerçekliklerden. Her dokunuşumda parçalanmaktan korkarak sakındım nice güzelliklerden. Bir kum saati misali tükendikçe çoğaldım, çoğaldıkça tükendim. Bir şehre girdim koşarak… Ulaştım kan ter içinde, yüzlerde merak gördüm. Ne konuşacağımı bilemedim. Ben kelimelerini unutarak yola çıktığımı ancak o zaman anladım. Bir şehre girdim koşarak. Koştum, koştum, koştum… Oysa girdiğim ne şehirmiş, ne de meraklı yüzler varmış. Ben daha kendi şehri...

Sevgili...

Resim
Sevgili… Bir gün gözlerinden aşağı düşüp parçalanacağım karanfiller bahçesinde. Sessiz feryatlarım olacak bin bir pareye ayrılan zerrelerim. Kayıp sloganlar yazacak adımı, sevgimi. Kopmuş bir kolyenin dağılan parçaları gibi, hiç çıkarılmamak üzere kapalı bir kolyelikte unutulacağım çaresiz. Satır satır cümlelerin sonlarında kalacak ismim. Nokta olacağım, her şey tükenecek benimle. Üç noktalık hakikatimin ilk adımında, evet daha ilk adımında kaybedişimin soğuk rüzgarını büyüteceğim saçlarım arasında. Sevgili… Kimse bilmeyecek yüreğimin acısını. Sen bilmeyeceksin en basitinden. Utangaç gözlerin görmeyecek sonsuz ızdıraplarımı. Kirpiklerinden aşağı düşen her bir bakış ulaşmayacak bana. Ben kimsenin bilmediği bir hikayeyi tek başına omuzlayacağım. Kaldıramayacak, düşecek, tekrar kalkacak ve tekrar düşeceğim. Her düştüğümde sevgin omuzlayacak beni. Sevgili… Ben bir hikayenin olmayan kahramanı. Sen ise her hikayenin istenen kahramanıydın. Zo...

Teselliler Kitabı'ndan...

Resim
-40 yıllık ömrümde 25 yıllık arayışımda gördüğüm o ki aziz dostum, Allahsız anlam olmuyor.  Allah demek anlam demek aynı zamanda... -Hayatın kıyısındaki herkes gibi,  senin ve benim de gerçek tesellimiz, aklını kalbine yaklaştırıp dilini gönlüne yaklaştırarak var olan her şeyde Yaradan’ın işaret ve nakışlarını seyrederek anmak, sürekli bir düşünce âleminin zenginliğinde yaşamaktır. -Popüler psikiyatri kültürü tahammül kozasını erken yırttığı için içerideki kelebek güçsüz düşüyor. -Hayatta acılar ne fazladır ne eksik, ne çoktur ne de az. Yağmurun ihtiyaç miktarı yağması kadardır acı. - An’ı yaşamazsan ya anıda ya kaygıda kaybolursun. Yol budur, yordam budur. -Bizi özünde kimse ve hiçbir şey teselli edemez, ancak biz onlarla teselli oluruz. Ne ile teselli oluyorsak bizi biz yapan şey odur. -Ayrılık gözümüzü, gönlümüzü gelgeç olandan ebedi olana çevirir aziz dostum. -Bir misafirmiş ihtiyarlık, onu iyi ağırlamak gerek. -Şefkatle aşılanmış aşk, insana ke...

Aynalar Koridorunda'n...

Resim
Kainatın her köşesinden başka bir ses yükseliyordu: "Sizi çok seviyorum, sizi çok önemsiyorum, size çok değer veriyorum. Sizin için her an yarattığım nesnelere, varlıklara bakın. Yağan yağmura bakın. Ellerinize bakın. Taşlara bakın. Gökteki aya bakın. En çok da size verdiğim kendinize bakın. Size Beni tanıma fırsatı verdim. Daha ne vermemi istiyorsunuz?  Sizden çok şey mi istiyorum? Siz de size verdiğim benliği Bana verin"  (Mustafa Ulusoy- Aynalar Koridorunda Aşk-sayfa220)

Anlamın Tam Ortasındaki Yalnızlık

Resim
Anlam İnsan ayrıntılarda gizli bir varlıktır. Bizi biz yapan her değer, fark etmenin o geniş havzasında saklıdır. Bu geniş havza aslında dar bir kapıdan/ eşikten geçilmeden fark edilemeyecek kadar belirsizdir. Bir gün boyunca karşılaştığımız her olay, durum ve tavır aslında bize bu dar kapıyı işaret etmektedir. Varlığımız bu kapıda belirginleşir. Şahit olmanın tadına bu(a)rada varılır. Tüm telaşımız kabul görünmenin yaratacağı o gizli heyecandan ileri gelir. Var olmayı tüm zerrelerimizce hissetmekten… Geçen gün sitemiz yazarlarından Emine Şeçeroviç’in twitter’da yazdığı şu inceliği görünce, içimize açılan kapıların ne kadar da donmuş olduğunu hissetmekten kendimi alamamıştım:    “ 90 yaşındaki anneannem ''Bu karda kışta minik serçelerin haline üzülüyorum, ayakları üşüyor...'' diye dertleniyor.” Biz, minik serçeler şöyle dursun evi barkı olmayan, soğuktan donmakta olan insanları düşünüp onların bu hallerine bile dertlenemedik. Defalarca bu duruma dikkat çeken ...

G/özlerdeki Pencere

Resim
Pencerenin önünde şiir yazan gözler… Hayatlarını gönülleriyle anlatan umut işçileri… Nice açık, puslu ve kapalı duyguyu kirpiklerine korkuluk niyetine asan bir çift göz… Onlar pencerelerine yansıyan hayat filminin yönetmenleri. Senaryosunu kendi elleriyle yazdıkları kalın kitabın, tek kişilik, uzun cümleleri.  Bilinmedik bir hayatın öznesi onlar. Tükenmiş hayallerini hatırlayan anı defterleri... Ölümün ardı sıra koşturan hayat çobanları… Pencere, dünyayla kurdukları irtibatın tek kaynağıydı. Seslerini, gözleriyle duyuran suskun direnişçi gibilerdi. Cümleleri slogan niyetine pencere korkuluklarına, kanatlarına tuttururlardı. Sevgilerini pencere önü çiçeklerle büyütürlerdi . Bir başka duyarlardı o yüzden. Bir başka görürlerdi, görülürlerdi. Bir başka severlerdi… Ne zaman tıklatılsa pencereleri, yüreklerindeki ıslaklığın gözlerinde kümelendiğini görülürdü. Bir bekleyen olmanın zorluklarını anlatırdı hıçkırıkları.  Nice hayatın hikâyesini çizerken, aslında nefes...